İşletme Bilgisi

  • Yazının Tarihi: 20 Aralık 2010
  • Bu Yazıyı Sosyal Medyada Paylaş:
  • Googleda Paylaş
  • Twitterda Paylaş
  • Facebookta Paylaş

İŞLETMENİN TEMEL KAVRAMLARI VE AMAÇLARI

 

 

İŞLETME KAVRAMI:

            İnsanlar, gerek yaşamlarını sürdürebilmek ve gerekse toplumda kendilerine düşen görevleri yerine getirebilmek için birtakım mal ve hizmetlere ihtiyaç duyarlar.

            İnsan ihtiyaçlarını doğrudan doğruya veya dolaylı olarak karşılamak amacı ile işleyen veya işletilen teknik ve ekonomik birime İŞLETME denir.

            Başka bir tanıma göre ise; üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getirerek, ihtiyaç duyulan ekonomik mal veya hizmetleri üreterek veya pazarlayarak fayda yaratmak, dolayısıyla kar elde etmek için faaliyette bulunan kuruluşlara İŞLETME denir.

            Bir kuruluşun işletme olarak kabul edilebilmesi için;

a)      Üretim faktörlerinin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmeleri,

b)      İnsan istek ve ihtiyaçları doğrultusunda mal veya hizmet üretmeleri gerekmektedir.

İşletmelerin üretimlerini gerçekleştirebilmeleri için üretim faktörlerine ihtiyaç vardır. Bunlar;

  1. Emek : Üretimin yapılabilmesi için, insanlar tarafından ortaya konulan fiziksel ve zihinsel katkıların tamamına EMEK denir.
  2. Doğal Kaynaklar : Doğada varolan fakat tükenebilen kaynakların tamamına DOĞAL KAYNAKLAR veya TOPRAK (TABİAT) denir. Örneğin; demir, kömür, petrol vs.
  3. Sermaye : İşletmelerin kurulabilmesi ve faaliyet gösterebilmesi için gerekli olan araç, gereç, makine, doğal kaynaklar ve işgücü gibi elemanlara ve bu gibi elemanların satın alınmasını sağlayan para veya menkul değerlerin tamamına SERMAYE denir.
  4. Müteşebbis : Talep edilen mal veya hizmetin üretilmesi veya pazarlanması için diğer üretim faktörlerini bir araya getiren, organize eden kişi veya kişilere MÜTEŞEBBİS denir.

Müteşebbis, gerçekleştirdiği faaliyetlerden dolayı kar amaçlamakla birlikte meydana gelebilecek risklere de katlanır.

            Başka bir tanıma göre ise; kar amacı ile riskleri üzerine alarak, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal veya hizmet üretmek amacıyla üretim faktörlerini tedarik ederek bir araya getiren kişiye MÜTEŞEBBİS denir.

            Yönetici : Varolan işletmenin amacına uygun olarak, faaliyetlerin yerine getirilmesi sorumluluğunu üzerine alan kişiye YÖNETİCİ denir.

            Başka bir tanıma göre ise; kar ve riski başkalarına ait olmak üzere, üretim faktörlerini sağlayarak mal veya hizmet üretimini yöneten kişiye YÖNETİCİ denir.

            Tanımlardan da anlaşılacağı üzere, yönetici risk üstlenmemektedir.

            Müteşebbis, kurduğu işletmede uzman yöneticiler çalıştıracağı gibi, kendisi de işletmesinde yöneticilik yapabilir.

            Teşebbüs : İhtiyaçları karşılama için faaliyette bulunan, piyasası bulunan ve söz konusu piyasadan gelir sağlayan işletmelere TEŞEBBÜS denir.

            Teşebbüs, bir veya birden çok işletmeyi organize veya finanse eden ve bunlara sahip olan ekonomi ile bir bütündür.

            Her teşebbüs bir işletmedir, Ancak, her işletme bir teşebbüs değildir.

 

İŞLETMENİN AMAÇLARI:

            Müteşebbisin, diğer üretim faktörlerini bir araya getirip faaliyete geçmesinde birtakım amaçlar söz konusudur. Bu amaçlar, işletmenin mülkiyetini elinde bulunduran kişilerin, kuruluşların ve faaliyeti yürüten kişilerin özelliklerine göre çeşitlilik ve farklılık gösterir. Örneğin; kamu işletmelerinde öncelikli amaç, sosyal fayda yaratmak iken, özel işletmede öncelikli amaç, kar elde etmektir. Bu yüzden işletmelerde, genelde var olan ve işletmelere göre değişen birtakım amaçlar söz konusudur. Ancak, bu amaçların tümü birbiri ile  de bağlantılıdır.

 

İşletme amaçları, genel amaçlar ve özel amaçlar olarak iki ana başlık altında toplanır.

  1. Genel Amaçlar : İşletmenin var olma nedenlerini açıklamaktadır. Öncelik sırası mülkiyeti elinde bulunduran kişilere göre değişmektedir. Bunlar;

a)      Kar elde etme amacı : Özellikle, özel işletmelerin amaçları arasında birinci sırada yer almaktadır. Aslında kar elde etmeyen, kazanç sağlayamayan işletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri de söz konusu değildir.

b)      Topluma hizmet etmek amacı : Özellikle kamu işletmeleri açısından birinci sırada yer almaktadır. Örneğin Devlet Hastaneleri gibi.

c)      Varlıklarını sürdürme amacı : İşletmeler, hangi mülkiyette olursa olsun, söz konusu pazar  veya pazarlarda varlıklarını, yaşamlarını sürdürmek isterler. Bu da ancak, kar elde edebildikleri ve toplum ihtiyaçlarını karşıladıkları sürece gerçekleşir.

Yukarıda anlatılan konulardan da anlaşılacağı üzere, genel amaçlar arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Bu açıdan, herhangi bir amacı gerçekleştiren işletme, diğer amaçlara da kolayca ulaşması mümkündür.

  1. Özel Amaçlar : Kuruluş amaçlarına, işletme türlerine, niteliklerine göre değişiklik göstermektedir. Bunlardan bazıları şöyledir:

a)      En yüksek kalite düzeyinde mal veya hizmet üretmek,

b)      İşletmede çalışan insanları maddi ve manevi yönden en iyi şekilde tatmin etmek,

c)      İstihdam imkanı sağlamak,

d)     Uluslar arası pazarlara da girerek ilişkileri güçlendirmek,

e)      Ucuza mal edip, ucuza satmak, gibi.

 

İŞLETMENİN KAR FONKSİYONU :

            Ekonomik anlamda kar; işletme tarafından yapılan toplam giderlerin, gerçekleşen toplam gelirlerden düşülmesi sonucu ortaya çıkan olumlu farka KAR denir.

            Bu olumlu fark, söz konusu işletme için bir başarı göstergesidir. Yani, işletmenin herhangi bir döneminde başarılı olup olmadığı, kar elde edip etmediğinden anlaşılmaktadır. Bu nedenle kar, bir ölçme ve değerlendirme aracı olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında amaçlara ulaşıp ulaşılmadığı, karlılık sayesinde belirlenmektedir.

            Genel amaçlarda da belirtildiği üzere, kar, işletmenin faaliyetine devam etmesi, yaşamını sürdürebilmesi için bir araçtır. Daha iyiye gitmek için de bir güdüleme aracıdır.

            Bütün bunların yanında ayrıca, kendilerine düşen vergi, hissedarlarına pay dağıtımı gibi bazı sorumlulukları yerine getirebilmeleri için gerekli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

 

İŞLETMELERİN SINIFLANDIRILMASI :

İşletmeleri, değişik şekillerde özelliklerine göre sınıflandırmak mümkündür. Söz konusu sınıflandırma; mülkiyet, üretim yapıları ve hitap ettikleri tüketici kitlesine göre gerçekleştirilmektedir. Bunlar;

  1. Hitap ettikleri tüketicilere göre işletme çeşitleri,
  2. Ürettikleri mal ve hizmete göre işletme çeşitleri,
  3. Üretim araçlarının mülkiyetine göre işletme çeşitleri,
  4. Hukuki bakımdan işletme çeşitleri,

olarak sıralanabilir.

  1. 1.      HİTAP ETTİKLERİ TÜKETİCİLERE GÖRE İŞLETME ÇEŞİTLERİ:

a)      Birinci grup işletmeler : En son tüketicilere mal ve hizmet üreten işletmelerdir. Örneğin; yiyecek, içecek, giyecek, temizlik malzemesi üreten işletmeler gibi.

b)      İkinci grup işletmeler : Birinci grup işletmelerin ürettikleri ürünleri üretebilmeleri için makine ve teçhizat üreten işletmelerdir. Bu tür işletmelere aracı tüketiciler  adı da verilmektedir.

En son tüketiciler, istek ve ihtiyaçları doğrultusunda mal veya hizmet satın alırlar. Mal veya hizmetin tekrar el değiştirmesi veya kullanılması söz konusu değildir. Aracı tüketiciler ise en son tüketicilere ulaşan işletmelere, istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda makine, teçhizat üreten veya pazarlayan kişi ve kuruluşlardır.

Ancak, bazı işletmeler, hem en son tüketicilere, hem de aracı tüketicilere mal veya hizmet sunan işletmelere de mal veya hizmet satabilirler. Örneğin, kumaş. Gerek en son tüketiciler ve gerekse aracı tüketiciler tarafından talep edilebilir.

  1. 2.      ÜRETTİKLERİ MAL VE HİZMETE GÖRE İŞLETME ÇEŞİTLERİ :

Ürettikleri mal veya hizmetin çeşidine göre işletmeler iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlar;

a)      Mal veya hizmetin kullanım sürelerine göre işletme çeşitleri : Söz konusu ayırım malların dayanıklı olup olmadıkları temeline dayanmaktadır.

1-      Dayanıksız mallar üreten işletmeler : Bu işletmeler; yiyecek, sigara, sabun, kalem, kibrit gibi kısa sürede tükenebilen malları üreten işletmelerdir.

2-      Dayanıklı mallar üreten işletmeler : Bu işletmeler, makine, beyaz eşya (buzdolabı, çamaşır makinası, vb.) televizyon gibi kısa süre içerisinde tüketilmesi mümkün olmayan malları üreten işletmelerdir.

b)      Mal veya hizmetin ait oldukları sektörlere göre işletme çeşitleri : Genel olarak üç ana grupta incelenmektedir. Bunlar;

1-      Endüstriyel mal üreten işletmeler : Sanayi işletmeleri (gıda maddeleri, kimyasal maddeler, demir-çelik ürünleri, makine sanayi vs.) ve  maden işletmeleri (petrol ve petrol ürünleri, tuz ve maden suları vs.)

2-      Tarımsal mal üreten işletmeler : Ormancılık, balıkçılık, avcılık işletmeleri gibi.

3-      Hizmet üreten işletmeler : Hizmet soyuttur. BU yüzden söz konusu işletmelerden çıkan tüketicilerde sadece tatmin vardır. Örneğin; turizm işletmeleri, banka ve sigorta işletmeleri, komisyoncu, acente işletmeleri gibi)

 

3.   ÜRETİM ARAÇLARININ MÜLKİYETİNE GÖRE İŞLETME ÇEŞİTLERİ :

İşletme araçlarının mülkiyetine göre işletmeler; kamu, özel ve karma işletmeler olarak üç grupta incelenir.

            Özel işletmelerin sermayelerinin tamamı veya büyük bir kısmı özel kişilere aittir.

            Kamu işletmelerinin sermayelerinin tamamı veya büyük bir kısmı devlete veya devlete bağlı kuruluşlara aittir.

Karma işletmeler, hem özel hem de kamu sermayesi katkısı ile kurulmuşlardır.

            Bunların dışında, girdikleri ülkelerdeki özel sermaye sahipleri veya kamu kuruluşları ile işbirliği ile gerçekleştirilen yabancı sermayeli işletmeler de bulunmaktadır.

4.   HUKUKİ BAKIMDAN İŞLETME ÇEŞİTLERİ :

Türkiye’de bir işletmenin alabileceği hukuki şekiller göz önüne alınarak hukuki bakımdan işletmeler üç ana başlık altında toplanabilir. Bunlar;

A)    Kamu İşletmeleri :

1)      Döner sermayeli işletmeler,

2)      Katma bütçeli işletmeler,

3)      Yerel yönetim işletmeleri :

a)      Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)

b)      İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT)

B)    Özel İşletmeler :

1)      Tek kişi işletmeleri

2)      Kooperatifler

3)      Dernek ve tesislerin işletmeleri

4)      Şirketler

a)      Adi şirketler

b)      Ticaret şirketleri

– Şahıs şirketleri (Kollektif ve komandit şirketler)

– Sermaye şirketleri (Anonim, Limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler)

C)    Yabancı Sermayeli İşletmeler :

1)      Petrol Kanununa göre kurulan işletmeler

2)      Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununa göre kurulan işletmeler

3)      Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununa göre kurulan işletmeler

4)      İki ve Çok Taraflı Uluslararası Anlaşmalara göre kurulan işletmeler.

 

 

 

 

İNSANLARIN İŞLETME KURMA NEDENLERİ :

Bir insanın işletmeyi kurup, çalışmaya başlamasında pek çok neden vardır. Bu nedenlerin başında ise, “kar elde etme, kazanç sağlama” gelmektedir. Bu açıdan müteşebbis, kar elde edilebilecek bütün alanlarla ilgilenebilir. İlgilendiği alanlarda yatırım yaparak kar sağlamayı amaçlayabilir. Bazı müteşebbisler sağlayacakları kazancı kimseyle paylaşmak istemezler. Böylece, riskleri de tek başlarına karşılamak zorunda kalacaklardır. Bu da işletme fikrinin çok iyi oluşturulmasına ve sağlam temellere dayandırılmasına neden olacaktır.

            Ancak, riski dağıtmayı isteyen müteşebbisler ise, bağımsız, tek başlarına bir işletme kurmak yerine, çok ortaklı işletmeler kuracaklardır. Risk ile birlikte karın da dağıtılacağını belirtmek gerekmektedir.

            Yukarıda belirtilenlerin yanında, işletme kurmaya yönelten diğer başka sebepler de bulunmaktadır. Bunlar;

1)      Politika veya ekonomik bir düşüncenin işlenmesi,

2)      Sosyal saygınlık kazanma,

3)      Topluma hizmet etme,

4)      Miras ve benzeri nedenler ile elde edilen kazançların değerlendirilmesi,

5)      Bağımsız bir iş kurma,

6)      Başka iş ve iş yapma imkanlarının olmaması gibi nedenlerdir.

KURULUŞ  PROBLEMLERİ:

Müteşebbis, hangi neden veya nedenler ile işletme kurma fikrini benimsemiş olursa olsun, söz konusu fikrin gerçekleştirilmesi ve işletmenin kurulması pek çok problemleri de kapsamaktadır. Bu problemler kurmak istenilen işletmenin türüne, büyüklüğüne ve benzeri özelliklere göre farklılık göstermektedir. Söz konusu problemlerin çözümlenmesi için ise, ekonomik, yasal, teknik ve mali araştırmaların yapılması gerekmektedir. Çünkü, yatırımın yapılmasından sonra ortaya çıkan problemler, müteşebbis için daha fazla mali yük getirecektir.

            Kuruluş çalışmaları sırasında araştırılması gereken konular, genel olarak üç ana başlık altında toplanır:

1-      Talep

2-      Uygunluk

3-      Rekabet  durumu

Müteşebbis, işletme kurma fikrini uygulamaya geçmeden önce, girmek istediği pazar veya pazarlardaki talep durumunu incelemesi ve aşağıda belirtilen sorulara cevap araması gerekmektedir.

1-      Söz konusu pazar veya pazarlarda insanların istek ve ihtiyaçları nelerdir?

2-      Mevcut talep ne yöndedir?

3-      Üreteceğimiz mal veya hizmetler uzun süre pazarda kullanılabilecek midir?

4-      İş kısa vadeli mi, uzun vadeli olacaktır?

5-      Düşünülen mal, kolay üretilen, pazarlanabilen, kar getiren, fiyatı uygun olan bir mal mıdır?

6-      Malın kalite, maliyet ve pazarlama fonksiyonu nedir?

7-      Üretimde başarı kazanmak için neler gereklidir?

8-      Uygun üretim veya hizmet ortamı mevcut mudur?

9-      İşi yürütebilecek yeterlilikte eleman varmıdır?

10-  İşi yürütebilecek yeterlilikte makine ve teçhizat varmıdır?

11-  Kurulacak işletmenin daha birçok ihtiyaçları çıkacaktır. Bu ihtiyaçlar karşılanabilecek midir?

Eğer bunlar ve bunlara benzer sorulara verilen cevaplar olumlu ise, işletme kurmak için birinci aşamada problem yoktur.

Diğer bir konu ise uygunluktur. Bununla ilgili olarak da, yeterli ölçüde kar elde edebilmek için maliyetler yeterince düşük olabilecek mi, oluşturulan fiyatta alıcı bulunabilecek mi, üretilen mal veya hizmet pazarlanabilecek mi veya üretilen mal veya hizmet, girilen pazardaki tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilecek mi? gibi sorulara cevap aranmaktadır.

Son olarak ise, rekabet ile ilgili konulardır. Girilmek istenilen pazar veya pazarlardaki rakipler ile ilgili olarak genelde, ürün, pazarlama, maliyet, satış artırma çabaları ile ilgili sorulara cevap aranmaktadır. Örneğin;

-Üretilen mal veya hizmet, rakiplerin mal veya hizmetleri ile rekabet edebilecek midir? Üstün yönleri, zayıf yönleri nelerdir?

-Pazara girmek, güçlü yönlere sahip rakiplerden dolayı zor olacak mıdır? Nasıl bir pazarlama tekniği daha etkili olacaktır?

-Üretim maliyeti düşük mü, yüksek mi olacaktır? Çünkü maliyet ne kadar yüksek olursa, üzerine de kar ekleneceği için fiyatta o derece yüksek olacaktır. Ancak, bilindiği üzere rekabette fiyatlar önemli rol oynamaktadır.

Bunların dışında  işgücü, hammadde, çalışma sermayesi gibi diğer ihtiyaçların kolayca bulunup bulunamayacağı konuları da göz önünde tutulması, araştırma yapılması, çözüm bulunması gereken problemlerdir.

KURULUŞ YERİ KAVRAMINDA GEÇEN TERİMLER:

Kuruluş yeri ile ilgili kavramlar açıklanmadan önce, kuruluş yeri seçiminde en uygun bölge ve bölge içinde yer seçimi aşamasında dikkat edilmesi gereken özellikleri belirlemekte fayda vardır. Özellikle ulaştırma sisteminin yetersizliği ve taşıma maliyetlerinin yüksek olduğu durumlarda daha da önem kazanmaktadır.

Ayrıca, işletme türü, üretilen malın türü ve taşıma maliyeti yüksek türde hammadde kullanılması da kuruluş yerinin seçiminde pazara yakın olmayı gerekli kılmaktadır.

Yukarıda belirtilen özellikler ve bunlara ek olarak kuruluş yeri kavramında geçen terimler aşağıda açıklanmaktadır:

a) Enerji temini

b) İşgücü temini

c) Ulaşım durumunun uygunluğu

d) Hammadde temini

e) Altyapı durumu

f) Aynı mal ve hizmet üreten işletmelerin olmaması

g) Potansiyel müşterilerin çokluğu

h) Tabiat ve iklimin uygunluğu

1)      Pazar alanı : Pazara yakınlık, işletmenin rakiplerine karşı üstün olmasını sağlayan önemli bir unsurdur.

2)      Hammadde : Önemli olan, Hammaddenin en kısa yoldan, bozulmadan ve fazla maliyet gerektirmeden ulaşılabilmesidir. Özellikle üretim için çeşitli hammaddelere ihtiyaç var ise bu durumun çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Ancak, günümüzde, bir yandan ulaştırma sisteminin gelişmesi, diğer yandan ise sentetik hammaddelerin doğal hammaddeleri ikame etmesi nedeni ile kuruluş yerinin hammaddeye olan bağımlılığını azaltmıştır.

3)      Taşıma : Ağır sanayi, demir sanayi gibi dallar için, taşıma maliyetleri yüksek iken, film cihazları, küçük elektronik hesap makinaları gibi ürünlerde ise düşüktür. Taşıma imkanları arasında seçim yapılırken, maliyet taşınacak malların aciliyeti, soğutma veya özel ambalajlama gibi özel istekler göz önünde bulundurulmalıdır.

4)      İşgücü : İki yönden rol oynamaktadır. Birincisi maliyetler, ikincisi de nitelikleri açısındandır. Kurulacak işletmede ucuz işgücü mü, nitelikli işgücü mü, yoksa her ikisi de mi gerekmektedir? Bu sorulardan alınan cevaplar doğrultusunda kuruluş yerinin seçilmesi gerekmektedir.

5)      Enerji : Üretim için su, elektrik, kömür gibi hangi enerji kaynağına ihtiyaç duyuluyorsa, o enerji kaynağına yakın yerde işletmenin kurulması maliyetin düşmesi nedeni ile önemlidir. Ancak enerji de, özellikle de elektrik enerjisi artık kolayca taşınabilmesi, hatta uluslar arası nakli, kuruluş yeri bakımından önemini azaltmıştır.

6)      İklim koşulları : Bazı mamüllerin üretiminde iklim koşulları önemli rol oynamaktadır. Ayrıca, işgücü verimi de etkileyen bir etmendir. Eğer söz konusu doğrultuda kuruluş yeri seçilmez ise, gerekli uygun ortamın sağlanması için ek masraf gerekecektir.

7)      Vergi, resim,harçlar ve teşvik tedbirleri : Gelişmekte olan bölgelerde, devletin işletmelere tanıdığı bazı vergi kolaylıkları, teşvik tedbirleri söz konusudur. Ayrıca belediyelerin uyguladıkları resim ve harçlarda da küçük farklılıklar olabilmektedir.

8)      Askeri tehlike : Ağır sanayi işletmelerin, askeri tehlikelerden uzak bölgelerde kurulmasıdır. Artık günümüzde savaş tekniklerinin gelişmesi nedeniyle eski önemini kaybetmiştir. Çünkü öyle bir durumda sadece bölge değil, ülkenin bütünü tehlike altındadır.

Bunların dışında, sosyal ve kültürel koşullar, şehir ve bölge yöneticilerinin davranışları da kuruluş yeri seçiminde göz önüne alınan faktörler arasındadır.

 

EN UYGUN (OPTİMAL) KURULUŞ YERİ :

İşletmenin kuruluş yeri seçilirken, göz önüne alınması gereken hususlar, üç ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar:

1)      Ekonomiklik

2)      Verimlilik

3)      Karlılık

Ekonomiklik, üretim faaliyetinin en ucuz maliyetle gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir. Kuruluş yeri kavramında geçen terimler incelenirken belirtilen faktörlerin çok iyi değerlendirilerek maliyetlerin hesaplanması gerekmektedir. Bunun sonunda ise en ekonomik kuruluş yeri seçilmelidir.

Verimlilik, kullanılan girdilerden, en yüksek çıktının sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Üretim faktörlerinin en düşük maliyet ile ele geçirilecek yerin kuruluş yeri olarak seçilmesi gerekmektedir.

Karlılık, işletmenin sağladığı karların sermayeye oranı olarak tanımlanmaktadır. İşletmenin karlılık oranını en üst düzeye çıkacak yerde kurulması, geleceği açısından önemli ve gereklidir.

Bütün bu açıklamaların ışığında, en uygun (optimal) kuruluş yeri, işletmenin ekonomiklik, verimlilik ve karlılık amaçlarına ulaşmasını sağlayan yer olarak tanımlanabilir.

İşletmenin geleceği yönünden kuruluş yeri en önemli faktörlerden biridir. Bu açıdan gelişigüzel, dar görüşlü düşünceler ile seçim yapılmamalıdır.

KURULUŞ YERİ FAKTÖRLERİNİN BÖLÜMLENMESİ, KURULUŞ YERİ FAKTÖRLERİ :

Kuruluş yeri belirlenirken, en uygun kuruluş yerinin seçilmesi için etkili ve titiz araştırma ve inceleme yapmak gerekmektedir. Söz konusu araştırma ve inceleme yapılırken göz önünde bulundurulması gereken faktörler dört ana bölümde toplanmaktadır. Bunlar;

1)      Ekonomik Faktörler : Hammaddeye uzaklık, taşıma maliyetleri, hammaddenin taşıma süresi, sunuş yapacağı pazar veya pazarlara uzaklık, işgücüne ek bir maliyet getirmeden ulaşılabilirlik gibi konular, ekonomik faktörler olarak değerlendirilmektedir.

2)      Doğal Faktörler : Arazi durumu, iklim gibi doğal faktörler de kuruluş yeri seçiminde göz önünde tutulması gereken faktörler arasında yer almaktadır.

3)      Sosyal Faktörler : Sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılayan kuruluşların, söz konusu kuruluş yerinde bulunması işletmede çalışacak personelin iş verimini artırmak için önemli rol oynar. Bunun dışında işletmenin söz konusu çevrede kirlilik (hava, su, gürültü vs..) yapabileceği düşüncesi ile toplumun direnişi ile karşılaşılabilir. Ayrıca, bu gibi nedenlerle devlet ve belediyeler tarafından bazı kısıtlamalar da getirilebilir.

4)      Psikolojik, Fizyolojik, Politik Faktörler : Müteşebbis, kendisine yakın gelen bölgede işletmesini kurmak isteyebilir. Devlet, örneğin işsizliği azaltacağı düşüncesi ile işletme kurabilir. 

 

İŞLETMELERİN ÜLKE EKONOMİSİNE KATKILARI :

Ekonomi, ülkedeki insanların istek ve ihtiyaçlarının karşılanması, onlara istihdam imkanının sağlanması gibi konular ile ilgilenmektedir. Bütün bunların gerçekleştirilmesi sonucu da bir ülkenin diğer ülkelere olan bağımlılığını azaltmaktadır. Bu konularda işletmelere büyük görevler düşmektedir.

İyi oluşturulan bir işletmenin ülke ekonomisine getireceği faydalar;

1)      İstihdam imkanı sağlamak,

2)      Vergi ödeyerek devlet gelirlerini artırmak,

3)      İstek ve ihtiyaçları karşılayarak, diğer ülkelere muhtaç olmadan yaşamlarını sağlamak,

4)      Üretilen ürünlere yurt dışında da satarak ülkeye döviz girmesini sağlamak olarak belirtilebilir.

 

 

 

 

 

 

YÖNELTME (KUMANDA) KAVRAMINDA GEÇEN TERİMLER :

Yönetim, belirlenen amaçlara ulaşabilmek için işgücünü, parasal kaynakları, donanımı, demirbaşları, hammaddeleri ve zamanı uyumlu, verimli ve etkin bir şekilde kullanabilecek kararlar alma ve uygulanmasını sağlama süreçlerinin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Yöneltme ve kontrol, yönetim fonksiyonları arasında yer almaktadır.

Tanımdan da anlaşılacağı gibi, belirlenen amaçlara ulaşmada, üretim faktörlerinin etkin, verimli ve uyumlu kullanılması çok önemlidir. Bu da ancak, iyi kurulmuş bir yönetim sisteminin mevcudiyetine bağlıdır.

Yönetimin ilk aşamasında oluşturulan plan, tahminlere dayanmakta; örgütleme, plan hedefleri doğrultusunda iyi işleyen bir yapı ve süreç oluşturmayı amaçlamakta; yönetim ise, organizasyonu plan hedeflerine göre yürüten yönetsel bir faaliyettir.

İşletmelerin başarılı olmaları için gerek parasal ve gerekse fiziksel imkanlara sahip olmaları önemlidir. Ancak, diğer bir önemli konu ise bütün bunları yönetecek yeteneğe sahip yöneticilerdir. Çünkü işletme, yapacağı faaliyetler doğrultusunda hazırlayacağı örgüt yapısını harekete geçirecek söz konusu yeteneğe sahip yönetici veya yöneticilere ihtiyacı vardır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, yöneltme, örgüt üyelerinin önceden hazırlanan planlar ile uyuşum içerisinde faaliyetlere başlamalarını, uyarma çabalarını içeren faktör olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, üretimin gerçekleşmesini sağlamak için, gerekli görev ve sorumlulukları üstlenen kişilere yol gösterilmesi ve çabalarının koordinasyonu sürecidir. Bu uyarma, kişileri güdüleme ve onlara liderlik yapma ile gerçekleştirilmektedir.

Yöneticide bulunması gereken nitelikler; zeka, haberleşme yeteneği, grup değerlerini ortaya çıkarmak olarak belirtilebilir. Ancak, bu niteliklerin dengeli bir şekilde hepsinin bir arada bulunması zorunluluğu vardır. Üstün zekalı bir yöneticinin, grup değerlerinin farkında olmaması onun etkinliğini azaltacaktır.

Yönlendirme, insanlarla doğrudan ilişki kurmasını ve işletmenin amaçlarına ulaşabilmesi için gerekli faaliyetlerin insan unsuru tarafından ve insanlar ile birlikte yürütülmesini gerektirmektedir.

Söz konusu yöneticinin uygulayabileceği üç ana yöntem vardır. Bunlar; otokratik, demokratik ve karar serbestisi tanıma, yani bağımsız yönetimdir.

Otokratik yönetimde, yönetici ayrıntılı ve kesin emirler vermekte ve bunların uygulanmasını yakından takip etmektedir. Hangi işin nasıl yapılacağını ayrıntısıyla açıklamakta ve asla hareket serbestisi tanımamaktadır. Astlarına daha az yetki devretmekte ve işi astlarından daha iyi yapabileceğine inanmaktadır. Planlama ve karar verme işlemini kendisi yapmaktadır. Dolayısıyla bu tür yönetimde, orta ve alt kademe yöneticileri işlerine olan ilgilerini ve girişim yeteneklerini kaybetmektedir. Bu tür sakıncaların yanında, hızlı karara varmayı sağlama, daha az eğitime ve deneyime sahip kişileri çalıştırabilme ve karışık durumlara düzen ve güç sağlama gibi yararlı yönleri de bulunmaktadır.

Demokratik yönetimde, yönetici karara varıp emir vermeden önce, sorun ile ilgili olan kavramı, sınırları, çözüm yolları gibi konular hakkında astlar ile bilgi alış verişinde bulunmakta, onlara da danışmaktadır. Ancak, yetki yöneticidedir.

İnsan ilişkileri konusunda yapılan araştırmalar sonucu, bu yönetimin önemi artmıştır.

Karar serbestisi tanınan, yani, bağımsız yönetimde ise, yönetici grupların kendi kararlarını almasına imkan vermektedir. Kontrol imkanı sınırlı olarak kullanılmaktadır.

Ancak, hangi yönetim tarzı olursa olsun, yöneticide, yani liderde bulunması gereken özellikler şunlardır:

  1. Üretimin ve verimliliğin yükselmesini sağlamak,
  2. İş görenleri örgütlemek,
  3. Haberleşme ortamını sağlamak,
  4. Astların başarılarını objektif olarak değerlendirmek,
  5. Eşgüdüm ve işbirliğini sağlamak,
  6. Yetkilerini ve kuvvetini dengeli bir biçimde kullanmak,
  7. Kaynak kullanımında öncelikleri belirlemek,
  8. Örgütü başarıyla temsil etmek,
  9. Örgüt içerisindeki enformel grupları çalıştırmak.

 

YÖNELTME FONKSİYONLARININ ÖZELLİKLERİ :

Yöneltme; yöneticinin genel tutumu ile ilgilidir ve personeli çalışmaya sevk etme süreci olarak kabul edilmektedir. Söz konusu süreç ;

  • Astların varolan durumunda belirli görevleri sürdürmelerine yol gösteren sürekli eğitim faaliyetlerini,
  • Yöneticinin, net ve tam olarak astlarının yeteneklerine göre, emir ve talimat vermeyi,
  • Çalışma disiplini sağlamayı ve iyi çalışanları ödüllendirmeyi,
  • Yöneticilerin beklentilerini karşılama yolunda, işçilerin güdülenmesi ile gerekli ilgilenmeyi kapsamaktadır.

İşletmelerde etkili bir yöneltme sisteminin kurulabilmesinin başlıca koşulları oldukça önemlidir. Başkaları aracılığı ile iş gördüren yönetici, dolaylı bir biçimde iş görmekte, insanları araç olarak kullanmaktadır. İnsan, karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu yüzden yönetici olmak çok güç bir iştir.

Etkili bir yöneltme sisteminin kurulabilmesi şunlara bağlıdır:

  1. Personelin tanınması ve anlaşılması,
  2. Takım çalışması ruhunun geliştirilmesi,
  3. Personelin sürekli denetim altında bulundurulması,
  4. Yöneticinin kişiliği ve davranışları ile astlarına örnek olması,
  5. İyi bir ödüllendirme ve cezalandırma sistemi kurulması,
  6. Demokratik, katılımcı yönetim sistemi kurulması koşullarının oluşturulması.

 

Yöneltme faaliyeti, bir haberleşme (iletişim) faaliyetidir. Çünkü, verilen emirlerin en alt kademelere kadar etkin bir biçimde iletilmesi gerekir. Bunun yanında astın üstüne rapor sunması, bilgi vermesi gibi bir bilgi akışı da söz konusudur. Önemli olan nokta, net, anlaşılır olmalı, tereddüde yer vermeyecek kesinlikte olmalıdır. Neyin yapılması gerektiğini, yapılacak işin miktarını ve niteliklerini, ne kadar zamanda yapılacağını açıkça belirtir nitelikte olmalıdır. Eğer astların eğitim düzeyleri düşükse ayrıntılı bilgileri içeren basit emirlerin verilmesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen konulardan da anlaşılacağı üzere, emir verilirken, aşağıdaki objektif ve psikolojik noktalara dikkat edilmelidir:

  1. Emir alan kişi veya kişilerin bilgi, yetenek ve uzmanlık alanına uygun olmalıdır.
  2. Emirler açık ve anlaşılır olmalıdır.
  3. Her ast, tek bir üstünden emir almalı ve ona karşı sorumlu olmalıdır.
  4. Emir, gerekirse, daha üst yönetici tarafından kontrol edilmelidir.
  5. Astın, organizasyondan beklediği çıkarlara aykırı olmamalıdır.
  6. Emir, astı ortak bir çabaya davet şeklinde verilmelidir. Üst, astı cesaretlendirmeli, çalışma gruplarına aktif olarak katabilmelidir.

 

KONTROL FONKSİYONLARININ ÖZELLİKLERİ :

Kontrol, planların öngördüğü sonuçlara hangi ölçüde ulaşıldığını ve iş başarısının ölçülmesini saptamak olarak tanımlanmaktadır.

Planlama, işgörenlerin davranışlarına yön verirken, kontrol, işgörenlerin belirlenen standartlara uymayan davranışlarını ortaya çıkarmaktadır. Kontroldeki ana amaç, hataların önlenmesini ve hatalar ortaya çıkmadan önce gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaktır.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda kontrol sürecinde bazı aşamalar bulunmaktadır. Bunlar ;

  1. 1.      Plan ve politikalar doğrultusunda standartların belirlenmesi : Kontrolde önemli olan, sonuçların ne olması gerekmekte veya gerçekleştirilecek faaliyetlerden neler beklendiğinin belirlenmesidir. Kontrolün gerçekleştirilmesi için söz konusu faaliyetlerin bazı ölçütler ile karşılaştırılması gerekmektedir. Bu ölçütler ise, standartlar olarak tanımlanmaktadır. Niceliksel (sayısal) veya niteliksel (kalite) ölçüt olabilir. Ancak kesin sonuçlar elde edebilmek için genellikle nicel ölçütler bulunmaya çalışılmaktadır. Örneğin; hedeflenen üretim miktarı, işçinin verilen işi ne kadar sürede yapabileceği gibi.
  2. 2.      Mevcut başarının ölçülmesi : İlk aşamada belirlenen standartların fonksiyonu, bunlarla karşılaştırılabilecek faaliyetlerdir. Bu faaliyetler de, standartlar ile orantılı olarak nitelik veya nicelik yönünden ölçülmesi ile ortaya çıkmaktadır.
  3. 3.      Yapılan faaliyetlerin sonuçlarının önceden belirlenen standartlar ile karşılaştırılması : Bu aşamada faaliyet sonuçları önceden belirlenen standartlar ile karşılaştırılmakta, saptamalar varsa nedenlerinin neler olabileceğinin belirlenmesi gerekir.
  4. 4.      Düzeltme kararı verme : Bu son aşamada, yukarıda belirtilen karşılaştırma sonucunda eğer gerekiyorsa, düzeltme kararının verilmesi ve seçilecek eylemin belirlenmesi gerekir. Ancak, bu eylemin diğer faaliyetler ile uyumlu olması gerekmektedir.

 

YÖNETİM ARACI OLARAK TEŞVİK, DİSİPLİN VE HABERLEŞME :

            TEŞVİK :

Personelin bireysel ihtiyaçlarının örgüt aracılığı ile giderilmesini, örgüt için taşıdıkları önem ve katkılarının ortaya konulmasını, ilerleme ve gelişme imkanlarının sağlanmasını gerçekleştirmektedir. Bu doğrultuda, teşvik, personelin istenen davranışlara yönlendirilebilmeleri için, onlara maddi ve manevi imkanlar sağlamak olarak tanımlanabilir. Amaç, hem işletme verimliliğinin artırılması, hem de personelin işletmeden bekledikleri tatminin artırılmasıdır. Tatmin ihtiyacı, onları güdüleme ile ilgilidir. Bunlar, başarma, rekabet, arkadaşlıklar kurma, güvenlik ve prestijdir.

            Başarma güdüsü daha çok yönetim kademelerindeki kişilerde söz konusudur. Bu güdü ile istekli, cesur, ısrarlı ve gerçekçi olmaları sağlanır.

            Rekabet güdüsüne göre yöneticiler, daha çok meslekleri ile tanınmayı isterler. Çalıştıkları işletmenin özellikleri, toplumdaki yeri, önemli değildir. Sadece mesleki becerilerini değerlendirmek için mücadele ederler.

            Arkadaşlık kurma (sosyalleşme) güdüsü insanların başka insanlar ile beraber olma, onlar ile aynı görüşü paylaşma, birlikte hareket etme ihtiyacı noktasından hareket etmektedir.

            Güvenlik güdüsü, insanların bazı tehlikelerden korunmalarını sağlayan güdüdür. Örneğin; sosyal güvenlik, iş sürekliliği, işte yükselme gibi. Daha çok yaşlı iş görenlerde önemli bir teşviktir.

            Prestij güdüsü ise, özellikle başarma ve rekabet güdüleri ile önem kazanmaktadır. Başarısızlıklar, prestijin kaybolmasına neden olabilir.

            HABERLEŞME :

            İşletmede görevler ilgili kişiler arasında paylaşıldıktan sonra bu görevlerin yürütülmesi sırasında işletme içerisinde mesaj alışverişi söz konusudur. Görevlerin başarılı uygulanması, kullanılan kanalın, aktarılan mesajın ve mesajda yer alan teknik terimlerin doğruluğu ile orantılıdır.

            İnsanlar arasındaki bilgi akışı, işletme bölümleri arasında, bölümler içerisindeki gruplar arasında, veya bireyler arasında oluşan bilgi alışverişine haberleşme denir.

            Haberleşme; iki açıdan incelenmektedir:

  1. Haberleri kullanacak olan insanlar arasında, haberlerin en iyi bir biçimde dağıtılmasını sağlamak üzere örgütlenmek,
    1. Bilgileri gruplandırmak, varsayımları değerlendirmek, aralarında seçim yaparak karar vermek ve bu kararı uygulayacaklara aktarmak.

Haberleşme, değişik biçimlerde gerçekleştirilebilir :

  1. Sözlü haberleşme,
  2. Yazılı haberleşme,
  3. Hareket ve mimikler,
  4. Elektronik araçlar (Telefon, TV, Bilgisayar (internet))

Haberleşmeyi engelleyen faktörler :

  1. 1.      Teknik Engeller : Genellikle çevresel engellerdir. Örneğin; zamanlama, aşırı bilgi yükleme, gürültü, kültürel farklılıklar.
  2. 2.      Dil Güçlükleri : Konuşulan kişilere uygun sözcüklerin seçilmesi gerekmektedir. Örneğin; uzmanlar tarafından kullanılan teknik dilin, yöneticiler tarafından kolayca anlaşılması zordur. Ayrıca, kullanılan kelimelerin farklı algılanmaları da haberleşmenin kesilmesine neden olmaktadır.
  3. 3.      Psikolojik Güçlükler : Bu güçlükler arasında, iletilecek konunun açığa kavuşturulması, süzgeçleme (tüm bilginin iletilmesi veya değiştirilerek iletilmesi), güven ve açıklık, kıskançlık, dinlememe, duyulmak istenilenlerin duyulmaması sayılabilir.

Haberleşme bir süreçtir. Bu süreç 7 unsuru kapsamaktadır. Bunlar :

  1. Gönderici,
  2. Gönderici veya alıcının algılama ve değerlendirme biçimleri,
  3. Mesaj,
  4. Kanal (insanların beş duyu organı, telefon sistemi vs..),
  5. Alıcı,
  6. Geri besleme (alınan mesajın, cevaplandırılmak üzere gönderici olarak bir mesaj hazırlayıp bunu bir kanal aracılığı ile eski göndericiye iletilmesidir.).
  7. Gürültü (haberleşmenin doğruluğunu veya güvenirliğini azaltan bir unsurdur. Eğer gönderici herhangi bir konuyu anlamaktan yoksun ise, gürültü yaratır. İmla hataları, bozuk anlatımlar anlamı bozar veya değiştirir. Bütün bunlar kanal gürültüleridir.).

 

DİSİPLİN :

Teşkilat amaçlarına ve hiyerarşik düzene uygun olarak hareket etmeyi sağlayan güce disiplin denir.

Diğer bir tanıma göre disiplin; astların kendi içlerinde gelişen ve kendi arzuları ile ortaya çıkarılan düzendir. Ancak, disiplin, tamamen bir ceza sistemi değil, örgütü çoğunluğun isteğine uygun olarak yönetme aracıdır.

ÇALIŞMA KURALLARI :

a)      Çalışmak için gerekli özel giysilerin giyilmiş olması,

b)      Çalışmaların sürekli ve düzenli olarak işlerine gidip gelmeleri,

c)      Yapılan işlerin sayı ve kalite yönünden takdir edilecek durumda olması,

d)     İşyerindeki araç gereçlerin özenli kullanılması,

e)      İş görme arzu ve morallerinin yerinde olması gibi bazı kriterler bulunmaktadır.

Söz konusu kriterlerin var olması, iyi bir disiplin kurulmuş olduğunun göstergesidir.

PAZARLAMA KAVRAMI :

            Pazarlama, müşteri ihtiyaçlarının, satın alma güçlerinin belirlenmesi ve bunlara uygun üretilen mal ve hizmetin en son müşteriye akışının sağlanması amacı ile bütün bu faaliyetlerin örgütlenmesini ve yürütülmesini kapsamaktadır. Yani, kısaca üretilmiş mal ve hizmetlerin var olan veya potansiyel müşterilerin eline geçmesi için yapılan işlemlere pazarlama denir.

            Pazarlamanın Özellikleri :

  1. Pazarlama, kuruluş içerisinde, bir işletme fonksiyonudur.
  2. Bütün faaliyetlerin örgütlendirilerek bir çatı altında toplanmasıdır.
  3. Faaliyetlerin yürütülmesi için başlangıç noktası olarak, müşteri ihtiyaçları, önemli bir yer tutmaktadır. Yani, satışlar, satıcının ihtiyaçları, pazarlama ise alıcının ihtiyaçları üzerinde odaklanmaktadır.

PAZARLAMANIN ÖNEMİ :

Pazarlamanın önemi genel olarak iki grupta incelenmektedir. Bunlar;

a)      Topluma sağladığı yararlar,

1. Şekil faydası

2. Yer faydası

3. Zaman faydası

4. Mülkiyet faydası

b)      İşletmelere sağladığı yararlar.

Şekil Faydası : Hiçbir değeri olmayan hammaddeler, üretim safhalarından geçirilerek tüketiciyi tatmin edecek mamul haline getirilmesine şekil faydası denir.

Şekil faydasının sağlanması, araştırma-geliştirme, üretim ve pazarlama bölümlerinin uyumlu bir beraberlikleri sayesinde elde edilebilir. Tüketicinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulamayan mamulün hiçbir anlamı yoktur. Bu ve benzeri konular da pazarlamanın konuları arasına girmektedir.

Yer Faydası : Eğer işletme, tüketicilerin ihtiyaç duydukları yerde mamulünü pazarlayamaz ve tüketicilere ulaştıramaz ise, yer faydasından bahsetmek mümkün değildir. Yer faydasının yaratılabilmesi için hedef pazarın belirlenmesi gerekmektedir. Daha sonra ise, hedef pazara ulaşma yollarının araştırılması gerekmektedir.

Zaman Faydası : İşletmeler, tüketici istek ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturdukları mamulleri, istenen yerde ve istenen zamanda ortaya çıkarmaları gerekmektedir. Çünkü ihtiyaç olmadığı zamanda ortaya çıkarmaları pazarlamaya hiçbir fayda sağlamaz. Örneğin, kış mevsimine girmeden birkaç ay öncesinden zaman faydası yaratması için kışlık giyeceklerin piyasaya sunulması gibi.

Mülkiyet Faydası : Tüketici istek ve ihtiyaçları doğrultusunda şekil verilen ve uygun yerde, uygun zamanda piyasaya sunulan mamulün tüketici tarafından satın alınmaması durumunda, hiçbir anlamı olmaz. Bu yüzden pazarlamanın bu konuda da önemli bir işlevi vardır. Çünkü maliyet faydası gerçekleştirilerek, kıt kaynakların verimli kullanılması sağlanmış olacaktır.

Pazarlama Faaliyetleri :

Pazarlama faaliyetleri, işletmelerde, mal ve hizmet üretiminden önce başlayan, müşterilere ulaştırılmasına kadar devam eden bir süreçtir.

Bu süreç içerisinde yer alan konular şunlardır:

  1. Mevcut veya girilmek istenen pazarların koşullarının, özelliklerinin bilinmesine yönelik pazar araştırmasının yapılması,
  2. Belirlenen pazardaki mevcut müşteri istek ve ihtiyaçlarının belirlenmesi için araştırma yapılması,
  3. Üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının belirlenmesi,
  4. Satış artırıcı çabalar (reklam vs.) ile üretilen mal ve hizmetlerin tanıtılmasının, satışların artırılmasının sağlanması,
  5. Söz konusu mal ve hizmetlerin müşterilere ulaştırılması,
  6. Satışı sağlanan mal ve hizmetlerin müşteri istek ve ihtiyaçlarını tam olarak karşılayıp karşılamadığının araştırılması,
  7. Değişen, gelişen istek ve ihtiyaçların belirlenmesi.

Pazarlama Fonksiyonu :

Üretilen mal ve hizmetlerin müşterilere ulaştırılmasında, pazarlamanın üstlendiği bazı fonksiyonlar vardır. Bunlar;

  1. Satın alma : Müşterilere satmak üzere mal ve hizmet satın alma işlemini, toptancı ve perakendeci işletmeler yapmaktadırlar. Ancak, özellikle hizmetlerin sunumunda işletmeler, toptancı ve perakendeci gibi aracı işletmeler kullanmayabilirler.
  2. Satış fonksiyonu : Mal ve hizmetlerin tanıtılması ve müşterilere satılması ile ilgili faaliyetleri kapsamaktadır.
  3. Depolama : Satın alınarak işletmeye gelen veya işletmede üretilen malların satılmak üzere depolanması konusunu kapsamaktadır. Hizmetler, soyut oldukları için depolanmaları söz konusu değildir.
  4. Sınıflandırma : Satın alınacak ve satılacak ürünlerin istenilen standartlara uygun olarak verimli ve etkili bir şekilde sağlanması ve pazara sunulması ile ilgilidir. Buna standardizasyon da denilmektedir.
  5. Finansman : İşletmenin ihtiyacı olan paranın sağlanması ile ilgili faaliyetlerdir.
  6. Ulaştırma : Üretilen malların, ihtiyaç duyulan müşterilere götürülmesi faaliyetidir. Hizmetler için ise bu durum farklılık gösterir. Hizmet satışında, müşteriler üretim yerine gelmektedir.

Bunların dışında, risk ve Pazar ile ilgili bilgilerin tam ve doğru olarak belirlenmesine ilişkin pazarlama fonksiyonları da bulunmaktadır.

Pazarlama Karması :

Pazarlama karması, pazarlama sistemi içinde yer almaktadır. Pazarlama araçlarıdır ve pazarlama sistemi yönetimindedir.

Pazarlama yönetiminin görevi; sistemin, en yüksek faydalanmayı sağlaması için gerekli oranda pazarlama karması elemanlarını iyi durumda tutmaktır.

Pazarlama karması elemanları şunlardır:

  1. Ürün
  2. Fiyat
  3. Satış artırma çabaları
  4. Dağıtım
  5. 1.      Ürün : Üretilen mal ve hizmetler ürün olarak tanımlanmaktadır. Önemli olan nokta; müşteri istek ve ihtiyaçları doğrultusunda üretilmesidir.
  6. 2.      Fiyat : Bir ürünün kullanımı amacı ile bir müşteri tarafından yapılan harcamaların toplamı şeklinde tanımlanmaktadır.
  7. 3.      Satış artırma çabaları : Müşteri dikkatlerinin ürüne çekilmesi, satın almaları için ikna edilmesi, özendirilmesi anlamına gelmektedir.
  8. 4.      Dağıtım : Ürünün, üretildiği yerden, tüketileceği yere götürmek için gerekli tüm çabaları kapsamaktadır.

Dağıtım, doğrudan veya dolaylı olmaktadır. İşletmenin, ürettiği mal veya hizmeti, hiçbir aracı kullanmadan müşterilerine ulaştırması doğrudan pazarlama anlamına gelmektedir. Toptancı veya perakendeci işletmeler yoluyla ürünü ulaştırması ise dolaylı pazarlama olarak kabul edilmektedir.

İyi bir pazarlama yöneticisinin yapması gereken iş, pazarlama karması elemanlarını uygun bir biçimde tesbit etmesidir. Yani;

  1. Müşteri isteklerini belirleyerek, hangi ürünlerin üretileceğine karar verebilmesi,
  2. Ürün fiyatlarını belirleyebilmesi,
  3. Ürünleri müşteriye ulaştırarak onların memnun olmalarını sağlayabilmesi,
  4. Satışları artırabilmesidir.

Bunların yanında, mesleki bilgiye sahip olmak da iyi bir pazarlama yöneticisinde bulunması gereken özellikler arasındadır.

 

 

TOPTANCILIK VE PERAKENDECİLİK :

Toptancılar, mal ve hizmetin başkalarının kullanması veya yeniden satılması için satan kişi veya kuruluşlardır.

Toptancılar, gerek üretici işletmelere, gerekse perakendecilere çeşitli hizmetler sağlamaktadırlar.

Üretici işletmelere sağladıkları hizmetler;

–          Üreticilerin ürettikleri mal ve hizmetleri satarlar,

–          Birçok sayıda perakendeci ile ilişki içinde oldukları için, küçük üreticilerin ulaşamadıkları perakendecilere, toptancılar söz konusu işletmeler adına kolayca ulaşabilirler.

–          Toptancılar, üretici işletmelerin satma, depolama ve benzeri işlevlerini gerçekleştirdikleri için söz konusu işletmelerin giderlerinin düşmesine neden olurlar.

–          Yukarıda belirtildiği üzere, üretici işletmelerin ürünlerini depolarlar. Bu durum da, yine üretici işletmelerin maliyetlerinin düşmesine neden olmaktadır.

Perakendecilere  sağlanan hizmetler ise şu şekilde sıralanabilir:

–          Perakendeciler, toptancılardan kredili olarak ürünlerini alabilirler.

–          Perakendeciler ürünlerine en kısa süre içerisinde kavuşabilirler.

–          Perakendecilere, birçok üretici işletmenin ürünlerini satın almalarını sağlarlar. Çünkü bu perakendecinin bir veya birden fazla üretici işletmeye ulaşması, hem para hem de zaman açısından kayıp yaratır.

Üretici işletmeler ile tüketiciler arasında faaliyet gösteren kuruluşların sayılarının artması, tüketicinin aleyhine imiş gibi görülmektedir. Ancak, toptancıların olmaması durumunda ise satış, depolama ve benzeri işlevleri üretici işletmeler veya perakendeciler karşılamak zorunda kalacaktır. Bu da yine ürün fiyatına yansıyacaktır. Dolayısıyla, ucuza mal etme durumu da ortadan kalkacaktır.

REKLAM :

Belirli bir bedel karşılığında, işletmenin mal ve hizmetlerinin kişisel olmayan mesajlar yoluyla tüketicilere ulaştırılmasına reklam denir.

Diğer bir tanıma göre reklam; mal ve hizmetlere ait verilmek istenen mesajlar kullanarak, hedef pazara yönelik yapılan satış artırıcı çabalardır.

Reklam Çeşitleri :

  1. Coğrafik bakımdan (yerel, bölgesel, ulusal, evrensel)
  2. Kapsamları bakımından, (ürüne veya işletmeye yönelik)
  3. Reklamın hedef aldığı etki bakımından (hemen ortaya çıkması veya geciktirilmiş bir etki)
  4. Yöneldiği muhataplar bakımından (en son tüketicilere, aracı tüketicilere)
  5. Finanse edenler bakımından (üretici, aracı özel reklam ajansları)
  6. Etkilenmesi beklenen mal talebi bakımından (temel malların, seçilmiş markaların satışını etkilemesi ) yönleri olarak çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür.

Reklam, radyo, televizyon, gazete, dergi, mektup, internet, afiş ve pankartlar vb. gibi haberleşme kanalları ile gerçekleştirilmektedir.

Reklamlarda karar alınması gereken önemli konular şunlardır:

–          Ayrılacak fon,

–          Kullanılan mesaj,

–          Yararlanılacak haberleşme araçları,

–          Başarının ölçümü için kullanılacak en iyi yöntem,

–          Zamanlama.

Reklamın bazı yararlı ve sakıncalı yönleri bulunmaktadır.

Reklamın faydaları :

  1. Tüketicilerin ürünü tanımasını ve diğer ürünler ile fiyat ve kalite yönünden karşılaştırma yapmalarını sağlar.
  2. Tüketicilerin dikkatini çekerek, talebin artmasına neden olur.
  3. Ürünü, nerede ve ne zaman alabileceklerini öğrenirler.
  4. Ürünün sürümünü artırır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİLİM VE TEKNOLOJİNİN ANLAM VE ÖNEMİ :

            Atatürk’ün “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır.” Şeklindeki sözlerinden en açık şekilde anlaşılır. Bilim ve teknolojinin, yaygın ve başarılı bir şekilde kullanılması, gerçek ve doğru, davranış ve hareket tarzlarını belirten bir yol gösterici olmasındandır. Yapılan işte başarı; ulaşılan ve kullanılan bilimin kullanma düzeyine bağlıdır. Bilim ve teknolojiyi bilip uygulayan kişi, toplum ve milletlerin başarısı kesindir. Uygarlık ve kültür; milletlerin ekonomik hayata, devlet hayatında; yani bilimde, teknolojide, sosyal bilimlerde ve güzel sanatlarda yapabildiği şeylerin sonucudur. Uygarlık ve kültür iç içedir, birbirinden ayırmak güçtür ve aynı zamanda gereksizdir.

            Yaşamak; zihnen ve bedenen sağlıklı olmakla, doğanın yüksek verimlilikleriyle mutlu olmakla gerçekleşir. Bu amacı sağlayan faaliyetlerde yol gösterici bilim ve teknoloji olmalıdır.

            Atatürkçülüğe göre; “Taassup, cahilliğe dayanır. Bundan dolayı mutaassıp olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener. O halde halkı aydınlatmak lazımdır.” Bu cahillik, okumamış olmakla değil, hakikati bilmemektir. “Biz cahil dediğimiz zaman mutlaka okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim, gerçeği bilmektir.” Şu halde bilim ve teknolojiyi yaymak, taassubu güçsüz hale getirmek demektir.

            Sonuç olarak; dünyada her şey için yol gösterici bilim ve teknolojidir. Kişi ve millet olarak gelişme ve büyüme, taassubu önlemeyi gerektirir. Taassubu önleyen akılcı bir tutum, ancak bilim ve teknolojiye inanmak ve sahip olmakla gerçekleştirilir.

            Bilim ve Teknolojiyi Uygularken Gözönünde Bulundurulacak Esaslar :

            Türk Milleti’ni geri bırakan sebepler, cumhuriyet devrine kadar “Gerçek ilmi, müspet anlamı ile milli bir devir yaşanmamış” olmasıdır. Bu sebeple, her yönü ile milli bir devir yaşamamız, milli dinamik ideallerimize ulaşmamız için zorunludur. Şüphesiz, Türk Milletine dinamik ideallerini gösterip, ona nasıl ulaşılacağını açıklarken, bilim ve teknolojinin önemi ve faydası belirtilecektir. Bunu Atatürk; “Bu millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade edelim.” Yalnız milli olabilmek için “Asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.” Diyerek belirtmiş, bilime bağlı olmak, uygar olmanın koşulu olduğundan, Türk Devletinin dinamik idealinin, müspet bilimlere dayanmasını öngörmüştür.

            Atatürkçülükte Akılcılığın Temeli Bilim ve Teknolojidir :

            Atatürkçülükte akılcılığın ve akılcı düşüncenin temel taşları bilim ve teknolojidir. Bilimsellik; devlet ve toplum hayatında, kişisel hayatta, bilimi öğrenme, değerlendirme ve uygulama demektir. Bilimsellik; olaylara bilimsel esaslara göre bakmayı, gerçeği bilimsel yöntemlerle araştırarak bulmayı, bundan sonuçlar çıkarmayı, sonuçların tesbit ve çözülmesinde, gerçeklerin anlaşılmasında, hurafelere, peşin yargılara sapmadan bilimin gösterdiklerini egemen kılmayı esas alır.

            Bilim ve Teknoloji Her Alanda Esas Alınmalıdır :

            Atatürkçülük; ilerlemenin temeli olan çağdaş bilim ve teknik esasların her alanda rehber kabul edilmesi gerekir. Bilim ve teknolojide ileri gitmek amacıyla her türlü mücadelede başarılı olmanın başlıca koşuludur. Bu amaçla bu tür faaliyetler bilim ve teknoloji temeline oturtulmalı ve daima genişletilmelidir.

            Bu esasın delillerini Türk tarihinde görmek mümkündür. Türklerin, yalnız cengaverlikle ve üstün moral ile İstanbul’u aldığını iddia edenler vardır. Bu doğru değildir! Türkler, bu nitelikleri yanında, bilim ve teknolojide de üstün idiler. “Türklerin İstanbul’un fethinde inşa ve icat ettikleri gemiler, toplar ve her çeşit araçlar, gösterdikleri yüksek teknik güç, özellikle koca bir donanmayı Dolmabahçe’den Haliç’e kadar karadan nakletmek dehası daha evvel Boğaziçi’nde inşa ettikleri kaleler, aldıkları tedbirler Bizans’ı zapteden Türklerin fikir ve teknik alanında ne kadar ileri olduklarının yüksek şahitleridir.”

            Ayrıca, Kurtuluş Savaşı sonunda “Memleketimizin en bakımlı, en şirin, en güzel yerlerini 3,5 yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nerededir, bilir misiniz? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik prensiplerini rehber kabul etmektedir.””Dinamik ideallere ulaşmak için, ekonomik faaliyetlerde verimin artması önemli bir amaçtır. Verimin artması ise, “Ekonomik teşkilatın teknik temeller üzerinde yerleşerek, yükselmesi” ile mümkün olur. Ekonomik teşkilatın teknik temellere oturması, Türk endüstrisi teknolojiyi yaratan, geliştiren ve uygulayan kuruluşlara sahip olması anlamına gelir.

            Atatürkçülükte; memleketimizde medeni fikirlerin yayılması, gelişmesi ve bunun için de bütün ilim ve fen adamlarının çalışması milli ahlakın bir gereğidir.

            Atatürkçülük; bilim ve tekniğin toplum hayatımıza hakim olmasını öngörür. Anlamsız ve mantıksız safsatalarla dolu fikirleri hastalıklı olarak nitelendiren Atatürkçülük, akıl ve mantıktan uzak, faydasız ve zararlı birtakım inanç ve yeteneklere sahip toplumların sorunlarını çözemeyeceklerini ve felce uğrayacağını kabul eder. Çünkü, “Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.” Ve esas hedefe bilim ve teknoloji uygulanarak varılır. Ancak, “her işin esas hedefine, kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber; yolun kabul edilebilir, mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.”

            Fikirlerin manasız, boş sözlerle dolu olması, sosyal hayatın ise, akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı, inanç ve geleneklerle dolu olmasını önlemek için; önce milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten fikir kuvvetlerinin ve sosyal kuvvetlerin kaynaklarını arıtmak gereklidir. Bunun için de, iyi niyet ve fedakarlık duygularının yanı sıra, bilim ve teknik gerekir. Bu gerçeği “Memleketi ve milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilim adamı olmaları lazımdır… Ancak, bu şekilde, her türlü teşebbüsün, mantıki sonuçlara ulaşması mümkün olur.” Sözüyle özlü şekilde açıklayan Atatürk, Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanmasını da, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik esaslarına uyulmasında görmüş ve Büyük Nutku’nun bir bölümünde “bu söylevimle milli hayatı sona ermiş varsayılan büyük bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayalı, milli ve modern bir devletin nasıl kurulduğunu ifadeye çalıştım.” Diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında temel prensip olarak bilim ve tekniğin esas alındığını açıkça dile getirmiştir. Ayrıca Atatürk, “Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.” İlkesi ile bilim ve teknolojinin kullanılacağı diğer alanları da göstermiştir. Atatürk, ayrıca manevi kuvvetin de “özellikle ilim ve iman ile yüksek bir şekilde gelişeceğine işaret etmiştir.

            Atatürk, “Hiçbir tutarlı delile dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Bu gibi milletler, hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. Gözlerinizi kapatıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız. Aksine, yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak, medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.” Sözleriyle bilim ve teknolojinin önemini vurgulamıştır.

            Medeni dünya hızla değişmekte ve gelişmektedir. Bu değişiklik ve gelişmelere uymak gerekir. Uygarlık yolunda başarının gelişme ile mümkün olduğunu kabul eden Atatürkçülükte; “Hayat ve geçime egemen olan kuralların zamanı ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin, buluşların, tekniğin harikalarının dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığını koruması mümkün değildir.

            Atatürkçülükte bilim ve teknikteki gelişmelerin çok yakından izlenmesi gerekir. Ancak, burada kastedilen bilim ve teknik, çağdaş bilim ve tekniktir. “İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemelerini zamanında takip etmek şarttır. Bin, ikibin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak, elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.

            Atatürk’e göre, cehalet ve taassuptan uzak, ilme ve akılcılığa dayanan uygarlık yolu, insanlar, toplumlar için vazgeçilmeyen, ihmal edilmeyen zaruri bir yoldur. Çünkü “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar, yok eder.” Uygar olmayan insanlar daima uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkum olacaklardır. Bundan dolayı her alanda medeni olmak zorunluluğu vardır. Dünyanın gidişine yabancı kalıp acı ve ızdırap çekileceğine, fikir bakımından, zihniyet bakımından, tepeden tırnağa her şeyiyle kılık kıyafeti ile uygar olmak lazımdır. Atatürk, Türk Milleti’nin karakterinin yüksek, çalışkan ve zeki olduğunu belirttikten sonra, uygarlık yolunda Türk Milleti’ne inancını şu şekilde dile getirmiştir. “Memleket kesinlikle çağdaş, medeni ve yenilenmiş olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır. Bütün fedakarlığımızın verimli olması buna bağlıdır. Halk ile çok ilişkim vardır. O temiz kitle, bilemezsiniz ne kadar yenilik taraftarıdır. Faaliyetlerimizde, hiçbir zaman engeller, bu yoğun tabakadan gelmeyecektir.” Bu özelliğe sahip bir milletin, uygar milletler toplumu içinde seçkin yerini alması inancı içinde Atatürk, “Türklüğün unutulmuş büyük medeni niteliği ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.” demiştir.

            Uygarlık yolunda başarının kişilerin kendilerini yenilemeleriyle mümkün olacağını kabul eden Atatürk, kendi şahsında da gelişmelere uyduğunu şu sözleriyle vurgulamıştır: “İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.”

            Atatürkçülük, bilimde aktarmacılıkla yetinmeyi reddeder. Bir ülkede bilim, ancak bilgiyi benimseme ve üretme yoluyla ilerleyebilir. Atatürk, bu düşünceyi “İlim, tercüme ile olmaz, inceleme ile olur.” Sözleriyle ifade etmiştir. Atatürkçülükte bilimsel çalışmalarda araştırma ve geliştirmeye yönelmek esastır.

            Atatürkçülük, bilim ve teknolojiyi esas almayı ve buna bağlı olarak olumlu neticeleri öngördüğünden, donmuş kalıplara, kitapların cansız nazariyelerine itibar etmemiş, ancak bilim ve teknolojinin geçerli ilke esaslarını uygulamayı, bütün telkinlerin bu amaçlara hizmet eder şekilde olmasını, bilim ve teknolojinin gücüne ve geleceğine inanmayı öngörmüştür.

            KÜLTÜRÜN EKONOMİYE ETKİLERİ :

            Kültürün Önemi :

            Kişi ve toplumun temeli; kültürdür. Devlet ve ekonomik hayatın bu gerçeği müştereken göz önünde bulundurulma-sı gerekir. Kültürel insan, uygarca yaşama amacının neler olduğunu, nelerin gerektiğini bilen insandır. Kültürel insan “tabiatın yüksek verimlilikleri ile mutlu olmak” için çalışarak bütün ihtiyaçlarını karşılamaya gayret eder. Kültürel in-san, kendi ihtiyaçları ile aynı zamanda devletin ihtiyaçlarını da dikkate alan kişidir, düşünürdür. “Kişiler düşünür olma-dıkça, hangi haklara sahip olduğunu anlamadıkça, kitleler istenilen yöne, herkes tarafından iyi veya kötü yönlere yönel-tilebilir.” Bu gerçeği dikkate alarak “Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen yabancı unsurlarla mücadele lüzumunu ve milli duyguya dayanan düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakârlıkla savunma zorunluluğu telkin edilmelidir.”

            Medeniyet ve Kültürün Gelişmesinde Ekonominin Yeri :

            Medeniyetin ne olduğunu başka başka tarif edenler vardır. Atatürk”e göre “Medeniyeti kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur… Kültür; bir insan toplumunun devlet hayatında, fikir hayatında, yani ilimde, toplum biliminde ve güzel sanatlarda, ekonomik hayatta yani tarımda, sanatta, ticarette, kara, deniz ve hava ulaştırmacılığında yapabildiği şeylerin ortak sonucudur.”

            Kültür; kısaca, bir toplumu meydana getiren kişilerin devlet hayatı, fikir hayatı ve ekonomik hayat için öğrendik-leri, benimsedikleri ve uyguladıkları hususlardır. Bir toplumun üyelerinin paylaştıkları davranış sistemidir. “Şüphesiz her insan, toplumun kültür yani medeniyet derecesi bir olmaz. Bu farklar, devlet hayatının, fikir hayatının ve ekonomik hayatın her birinde ayrı ayrı göze çarptığı gibi, bu fark, üçünün ortak toplamı üzerinde de görülür. Önemli olan, ortak sonuçlar arasındaki farktır.”

            Uygarlığı, maddi ve manevi olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Maddi unsurlar, tümü ile ekonomik haya-tın ürettiği mallardır. İnsanların değiştirdiği ve kullandığı fiziki maddelerdir. Ekonomik hayatın, devlet ve fikir hayatı-nın ürettiği hizmetler, fikirler, gelenekler, kişisel, sosyal ve milli değerler, manevi unsurların gerçekleştirdiği bir ürün-dür. Gerçekte “Milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler…” Bu Atatürkçülük önerisi, uygarlığın maddi olmayan unsurunu, uygarlığın maddi unsurlarının yaptırıcısı, itici gücü olarak ele almıştır. Bu yönden Atatürkçülük, fikri ve sosyal kuvvetlere ağırlık vererek ekonomiyi güçlendirmeyi öngörmüştür. Değişik sistemlerle ekonomiyi güçlen-dirmeye çalışmak, Atatürkçülük ile bağdaşmaz.

            Türk kültürü, bütünü ile çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacaktır. Diğer bir tanımlama ile Türk Milleti, devlet hayatında, fikir hayatında ve ekonomik hayatta ortaya koyduğu mal ve hizmetleri, nitelik ve nicelik olarak uygarlıkta ilerlemiş toplumlara oranla daha etkili bir biçimde üretecek ve kullanacaktır.

            “Sosyal hayat, akıl ve mantıktan yoksun, faydasız ve zararlı bir takım inançlar ve gelenekler ile dolu olursa felç olur.” Sosyal hayat felç ise ekonomik hayatta felç olur. Kişilerin fikren sağlıklı olmaları; Türk toplumunun, Türk Devleti için uyumlu düşünce tarzlarına ve davranışlarına sahip olmalarını gerekli kılar. Amacımız, fikri ve sosyal kıymetlerimizi geliştirerek, ekonomiyi güçlendirmek ve bu vatanı çocuklarımız, torunlarımız için cennet haline getirmektir. Bu hedefe ulaşmamızın en iyi yolu, “Bu memleketin insanlarının elindeki örnekleriyle tarımın, ticaretin, sanatın, çalışmanın, hayatın bir temsilcisi olmalarını” sağlamaktır.

            Ekonomik Sistemin, Kişilerin, Toplumun ve Türk Milleti’nin Devletin Güven İhtiyacını Karşılamada Yeri

            Atatürk; “Halkın, anlayış ve geleceğe gidiş hareketinde, ümitlerini beslemek ve kendi kudretine güven hislerini kuvvetlendirmek için, ona canlı bir akımın içinde yaşadığı hissini vermek lazımdır.” Esasını ortaya koymuştur.

            Fikir ve hareketi birlikte ele alan Atatürkçülük; halkta, ihtiyaçlarının bugün ve gelecekte karşılanacağı kanaatinin gerçeklere dayandırılarak uyandırılmasını ve halkın geleceğe güven duymasının sağlanmasını kabul etmektedir.

            Kişilerin, toplumun, Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak olan her çeşit mal ve hizmetler, Türk Milleti’nin uygar ve refah içinde yaşaması için gereklidir. Bu sermaye mallarını, tüketim mallarını ve hizmetleri üretebilmek, bunlara sahip olmak ve kullanmak, Türk Milleti olarak varlığımızı yükseltmek demektir. Bu teşebbüse başarı ancak, tam uygulanan bir planlama, teşkilatlanma ve gerçekçi bir çalışma ile mümkündür. Başarı; herkesin durumundan, geleceğinden emin olmasına çalışmasına ve çalışkan olmasına dayandırılmıştır. Kişisel hürriyetine hak ve çıkarlarına sahip olarak ve çalışarak sağladığı geliri ve ihtiyaçlarını karşılayan Türkiye’ de tanınan, itibar gören, kendine kudretine güvenilen kişiler Türk Devleti’nin güvencesidir. Çünkü Türk Milleti’nin kuvveti onu oluşturan kişilerin kendilerinin bir kıymet ve kuvvet olarak kabul etmelerindendir. Bu yönden maddi ve manevi değerlere ve başarılara dayalı bir övünmeye ihtiyaç vardır.

            Atatürkçülükte ekonomik hayat, fikir ve devlet hayatındaki bütün müesseselerin gözeteceği değerler, öncelikle insanın niteliklerine, ihtiyaçlarının karşılanmasına, mutlu olmasının öneminin anlaşılmasına dayandırılmaktadır. İhtiyaçların karşılanmasında temel müessese ise ailedir.

            Bu esaslara uygun olarak; kişiler, belirli koşullarla her yönü ile hürdür. Devlet; kişilerin her türlü faaliyet için seçim hakkına saygı göstermekten, Türk Devleti’nin, ekonomik düzen içinde seçim hakkını kullanmasına imkan vermekten, çalışanların geleceğinden güven duymasını sağlamaktan sorumludur. Güven, kişilerin bütün hayatını ve gelecek nesilleri de içine alan kapsamda olmalıdır.

            “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli ölçüsüdür. Geçmişte güçlü iken bütün kuvveti ile çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur! Böyle bir toplumda; adalet, şefkat hissi, içgüdü kaybolmuş demektir.” Fikrini benimseyen Atatürkçülük, kişisel, sosyal ve milli güvenliği bir bütün olarak ele almış, devleti ve bütün kurumları genel olarak güvenlikten sorumlu tutmuştur. Atatürkçülük, çalışmanın kesin başarısını millet olarak birlikte, uyum içinde çalışmada bulmuştur. “İnsanlar kişisel olarak çalışırlarsa başarılı olamazlar. Çünkü Allah, insanları yaratırken, onlara öyle bir zorunluluk vermiştir ki her insan diğer insanlarla çalışmaya mecbur ve mahkumdur. Bu ortak çalışma, adeta bir ilahi ihtiyaç olunca, amaçları birleştirmenin nasıl zorunlu olduğunu kolayca anlarız.”

            Atatürkçülükte, birleşme ve teşkilatlanma fikri, bir ihtiyacın sonucudur. Bu birleşme yapmak içindir. “Yapma, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve beceriyi birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesi söz konusu değildir. Böyle bir birleşme zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir.” Birleşme ve birlikte çalışmanın esasları, aşağıdaki fikirleri kapsar.

            Güven duygusunun tüm Türk Milleti’ni kapsaması gerekir. “Bu memleket ameleye muhtaçtır. Bu memleketin bugünkü sanayi müesseselerinde değil, ileride yapacağı birçok sanayi müesseselerinde çalışacak adama ihtiyacı vardır. Amele bize lazımdır. Onu himaye edeceğiz. Koruyacağız ve daha mutlu bir hale getireceğiz.” Bu nedenle, “tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan ameleyi” himaye ve korumak icap eder. Ayrıca, “Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe, memleket ve millet yükselemez.”

            Atatürkçülükte “herkes kendi için” yerine “herkes herkes için” esası kabul edilmiştir. Bağlılık anlayışı “birliğe doğru yürüyüşü, barışa doğru yürüyüşle” eş anlamda ele alır.

            Türkiye’de bütün sosyal faaliyetlerde olduğu gibi, ekonomik alandaki başarının temelinde de, Türk Milleti’nin birlik ve beraberlik içinde olması, hür doğan ve hür yaşayan her Türk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek Türklüğü ve Türk Uygarlığı ile övünmesi, çok çalışması ve geleceğe güvenle bakması vardır.

kaynak : izmem.com

Anahtar Kelime:

Bir Yorum Yazın