Ahi Birliklerinin Yapısı

  • Yazının Tarihi: 21 Aralık 2010
  • Bu Yazıyı Sosyal Medyada Paylaş:
  • Googleda Paylaş
  • Twitterda Paylaş
  • Facebookta Paylaş

Ahi Birliklerin Yapısı

Ahiliğin asıl amacı, insanların dünya ve ahirette huzur içinde olmalarını sağlamaktır. Bu anlayış ahilerin dünya için ahiretini, ahiret için de dünyasını terk etmeyen dengeli bir hayat anlayışı geliştirmesini sağlamıştır.

Ahiler çatışmacı değil, dayanışmacı bir ruh yapısına sahiptirler. Zengin ile fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, millet ile devlet kısaca toplumun bütün fert ve kurumları arasında iyi münasebetler kurarak herkesin huzur içinde yaşamasını sağlamak Ahi Birliklerinin başta gelen amacıdır.

Ahilik, güçlünün zayıfı ezmesine, haksız kazanç sağlanmasına şiddetle karşı çıkar. İnsanların birbirlerini kardeşçe sevmelerini sağlayan ortamın hazırlanmasını sağlamak için kurulmuş köklü bir teşkilattır.

Ahilik esas itibarı ile esnaf arasında benimsenmiştir. Ahilik denilince esnaf, esnaf denilince de ahilik akla gelir. El işçiliği, sahibinin saygın ve vurgun peşinde koşturmadığı, dilencilikle yüzünü yere getirmediği, ifrattan ve tefritten uzak tuttuğu için ahilikçe en övünmeye değer geçim yolu kabul edilmiş ve bir işi olan, fütüvvetnamelerde yazılı kaidelere uymayı kabul eden herkesi bünyesine toplamıştır.

Ahi birlikleri, başlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan bir teşkilat olarak ortaya çıkmış, gelişerek bütün esnafı ve üye olmak isteyenleri bünyesinde toplayan çok yönlü sosyal bir kuruluş haline gelmiştir.

Yerleşim birimlerinde her sanat kolu için ayrı birlikler kurulmuştur. Bu birlikler arasındaki münasebetleri büyük meclis sağlardı. Ülke sathında esnaf birlikleri Kırşehir de bulunan Ahi Evran Zaviyesine bağlıydılar. Bu zaviyenin başında bulunan Ahi baba,   bütün sanatkarların piri kabul edilen Ahi Evran Veli nin halifesiydi ve bütün esnaf birlikleri ona bağlıydı.
Zaviyeler çok yönlü ihtiyaçlar göz önüne alınarak yapılırdı. Gelen misafirlerin rahat edebileceği ve binek hayvanların barındırılabileceği şekilde olurdu.

Genellikle her esnafın adı ile anılan bir çarşısı vardı. Her esnafın kendine has bir sancağı ve birde alemdarı vardı. Genel olarak bu sancak yeşil atlastan olur. Üzerinde ayetler yazılır. Kırmızı-beyaz ipekten bir kordonun ucunda o esnafın alameti, amblemi bulunurdu.

Ahilik, insanları renklerine, dillerine, mesleklerine, servetlerine, şöhretlerine ve mevkilerine göre ayırım yapmayan bir düşünce sistemidir. Bir gencin ahiliğe kabulüne çok önem verilirdi. Ancak fütüvvetnamelerde yazılı ahlak kaidelerine uymayan işleri yapanlarla birlikte, bir kısım meslek mensubunun da teşkilata alınmadığı bilinmektedir. Teşkilata giremeyecek olanlar; kafirler, münafıklar, iftiracılar, falcılar, müneccimler, şarap içenler, tellaklar, tellallar, çulhalar, kasaplar, cerrahlar, avcılar, madrabazlar, ameldarlardır.

Her Ahi birliğin, orta sandığı, esnaf vakfı, esnaf kesesi veya esnaf sandığı denilen bir karşılıklı yardımlaşma ve sosyal güvenlik sandığı vardı. Teşkilat bu yardım sandığı vasıtasıyla üyelerine sosyal güvenlik sağlar, onları tefecilerden korur ve hammadde temin ederdi.

Ahi birlikleri bir başkan ile beş kişilik yönetim kurulu tarafından yönetilirdi.Esnaf şeyhi adı verilen Ahi birliği başkanlarının teşkilat içinde çok önemli yeri ve görevi vardır. Geniş yetki ve sorumlulukları olan bir başkanlık statüsünün Ahi birliklerinde meydana gelmiş olmasında eski Türk geleneklerinin önemli yeri vardır.

Esnaf şeyhinin; esnafın mesleki problemlerini halletmek, esnaf orta sandığı idare etmek, usta, kalfa, çırak ve yamak törenleri düzenlemek, esnafı toplantıya çağırmak gibi birçok görevleri vardır.

Ahi birliklerinin yönetiminde görev alanlar seçimle işbaşına gelirlerdi. Seçimlere katılacak olanlarda o görevin gerektirdiği vasıfların dışında başka şartlar aranmaz, idari görevler belirli grupların tekeline verilmezdi.

Esnaf kolu yöneticilerinin seçimlerinde yalnız o meslekteki ustaların oy hakkı vardı. Ustalar, esnaf şeyhi ile yönetim kurulu üyelerinin seçimleri için ayrı ayrı oy kullanırdı. Yani, esnaf şeyhi ile yönetim kurulu üyelerinin seçimi ayrı ayrı yapılırdı.

Ahi birliklerinde kurulan denetim ve ceza sistemi ile üyelerin meslek ahlakına uygun tutum ve davranış içinde bulunup, bulunmadıkları, teşkilat idarecileri tarafından sıkı bir şekilde denetlenir, kaidelere aykırı hareket edenler, kendilerine ders ve etrafa ibret olacak şekilde cezalandırılırdı.
Ahi Birliklerinin Faaliyetleri:

Ahi birlikleri, iş hayatında en dürüst, cemiyette en edepli, siyasette en faziletli, savaşta en cesur, zaviyede ise en mütevazi olmayı gaye edinmişlerdi.

Siyasi ve askeri faaliyetleri ile her zaman devletin yanında olmuşlardı. Ahilerin ahlak kaideleri siyasi amaçlarla toplumun huzurunu bozacak hareketlere girişmelerine mani olmuştur. İç karışıklıkta ve düşmana karşı her zaman devletin yanında yer alarak devlet ve dinin “ Ebed-müddet” kabul etmişlerdir.

Güçlü bir teşkilat yapısına sahip olan ahiler hiçbir zaman beylik kurmayı düşünmemişler, devletin zayıf olduğu zamanlarda dahi isyan etmemişlerdir.
Her yerde teşkilatı olan ahi birlikleri savaş zamanında ordunun ihtiyaçlarını karşılamışlardır.Türklerin Anadolu topraklarına geldiklerinde, buradaki el sanatları özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermeni ustaların elindeydi. Siyasi hakimiyetin pekiştirilmesi, bu toprakların Türkleştirilmesi ve islamlaştırılması için ekonomik faaliyetlerin de Müslüman Türklerin denetimi ve insiyatifi altında bulunmasını gerektiriyordu. Bu amaçla Anadolu’da yeni alınan şehirlere gelen ve evvelki zanaatlarını işlemek üzere esnaflığa başlayan Türklerin, mevcut adet gereğince, derhal Ahi teşkilatını kurmaları ve böylece her zanaat şubesinin başına bir Ahi Şeyhi veya Ahi Kethüda geçirmeleri icap ediyordu. Bu hal, bütün Osmanlı şehirlerindeki her türlü ticari faaliyetin Rumlardan Türklere geçmesini zaruri kılmıştır.
Materyalist dünya görüşünü reddeden Ahilik, hem dünya hem de ahireti birlikte düşünen bir felsefeye sahiptir. Ahilikte mal, servet ve sadece kazanç için çalışmak hiçbir zaman kendi başına bir anlam taşımaz. Bunlar, ancak kendinden üstün bir gayenin gerçekleşmesine vasıta oldukları takdirde bir değer ifade ederler. Para kazanmayı gaye haline getirmek Ahilik düşüncesine terstir. Çünkü, vasıta olan para, gaye haline gelirse, gaye olan ahlaki değerler de vasıta haline gelir ki, bu son derece ahlaksız bir dünya görüşünün temeli olur.
Ahiler çalışmayı ibadet saymışlardır. Onun için ahilerin iş yerleri, onların ibadet yeri olarak bilinir.   Ahilikte esas olan helal kazançtır. Ahiler,kendi ve yakınlarını geçindirecek insaflı ve dürüst ticarete karşı değildir. Ama, mal biriktirme ve yağma peşinde koşan, haris ve istismarcı ticarete karşıdır. Kolay kazanç, ahi ahlaki yönünden makbul değildir. Kazanç meşakkatli olacak, güç olacak, alın teri ve emek karşılığında elde edilecektir.

Ahilikte sosyal yardım ve dayanışma prensibi ahi birliklerinin ekonomik faaliyetlerini belirleyen unsurlardan biri olmuştur.

Eğitimin bir devlet görevi olarak kabul edilmediği bir dönemde, tarikat yönü de bulunan Ahi Birliklerinin amaçlarını gerçekleştirebilmek için mensuplarının eğitimlerini sağlamaları şarttır. Çünkü, tarikata girebilmek için az çok eğitim görmek gerekiyordu.

Ahi birlikleri eğitim faaliyetlerini İslam dininin esaslarına göre düzenlemişlerdir.Ahi Birlikleri Eğitim Sisteminde;

-İnsan bir bütün olarak ele alınır.Mesleki, dini ve içtimai bilgi aynı anda verilir.
-İş başında yapılan eğitimin, iş dışında yapılan eğitimle bütünleşmesi sağlanır.
-Eğitimi ömür boyu süren bir faaliyet olarak görülür.
-Derslerin yetkili kişiler tarafından verilmesi esastır.
-Eğitimden herkes ücretsiz olarak faydalanır. ( Poyraz, 1996,s.142,143).
Ahilikte Törenler:

İki yıl ücretsiz olarak bir ustanın yanında yamaklık eden çocuklar, özel bir törenle çıraklığa yükseltilirlerdi. Yapılacak bu törene, çırağın babası – velisi, ustası, kalfaları, sabah namazını müteakip esnaf başkanının dükkanında bir araya gelirlerdi. Ustası çırağının kabiliyeti ve işine bağlılığı hakkında açıklamalarda bulunduktan sonra velisi de esnaf vakfına bakır bir “ Kap” hediye ederdi.

Bundan sonra, esnaf başkanı çırağın sırtını sıvazlayarak işine devam etmesini, ibadetini yapmasını, ustasına, kalfalarına ve ailesine itaat etmesi ve yalandan kaçınması v.s. konularda bir takım tavsiyelerde bulunduktan sonra, kendisine usta ücreti tayin ederdi. Hak ettiği bu ücretin iki haftalığı, ustası tarafından Esnaf Vakıf Sandığına “Terfii Harcı” olarak yatırılırdı.

Böylece bir usta yanında çalışarak iki yılını dolduran genç özel törenle çıraklığa terfi ettirilmiş oluyordu.
Çırak merasimi ile çırak olan genç, ustasının yanında çıraklık süresi olarak kabul edilen 1001 günü geçirerek “çömezlik-yamaklık” müddetini doldurmaktadır. Ancak, kuyumculuk gibi çok hüner isteyen mesleklerde ise, bu sürenin 20 yıla kadar çıktığı görülmektedir.

Ahilikte, ikinci rütbe olan “kalfalık” süresi 6 aydır. Çıraklar, çıraklık süresini tamamlayıp kalfalığa yükselebilecek bilgiye sahip olduklarında usta ve kalfasının yardımıyla başarılı bir sınavla kalfalığa yükselirlerdi.

Ancak, kalfalar vakti gelince iş kurmaya yeter parayı temin edemedikleri için bu süre çok kere uzayabilmektedir. Arada bir de olsa, bu gibi kalfalar, ustaları veya cemiyetin önde gelenleri, özellikle yiğit başıları tarafından yardım yapılmak suretiyle vaktinde kalfalık derecesini elde edebilmektedirler.

Ehliyet derecelerinden birinden diğerine geçiş törenlerle olurdu. Bu törenlerde derece değiştiren kimselere “tuzlu su içirmek, peştamal kuşatmak” adetti. Bu tür törenler, eğitici ve birleştirici fonksiyonuna inanıldığı için yüzyıllar boyu sürdürülmüşlerdir. Peştamal kuşatma ve tuz geleneği törenlerin vazgeçilmez simgesidir.

Çıraklık süresini dolduran gencin yeterli bilgi ve meslekte yetişip ahlaki yönden olgunlaştığı, ustası tarafından teşkilata bildirilirdi. Sonra esnaf yönetim kurulunca kalfalık tören günü tespit edilirdi.

Merasimin yeri, esnaf odası, mescit ya da camii olarak belirlenirdi. Toplantıya esnaf yönetim kurulu üyeleri ile adayın ustası ve kalfalarıyla o mesleğin ustaları katılırdı.

Özel elbisesiyle toplantıya katılan kalfa adayının ustası, kalfasının iyi ahlakı ve yeteneğinden bahseder ve buna esnaftan üç usta da şahitlik ederdi. Ardından bir hoca “aşır” okur, dua ve fatiha’dan sonra esnaf başkanı kalfa adayını karşısına alarak kendisine bir takım nasihatlarda bulunurdu. Burada örnek olarak verilen çırak çıkarma töreninde, şeyhi genç terziye bir makas arşın ve iplik geçirilmiş bir de iğne vererek şu şekilde nasihatta bulunurdu. “Oğlum, bundan sonra verdiğim bu aletlerle helal işler gör. Haramdan kaçın, kimsenin malına göz dikme. Gerçeği söylemekte bu makas gibi keskin ol. Seni gerçeğe gitmekte alıkoyan engeli bu makasla kes, bu arşın Hak Taalanın zatına işarettir. Yani Allah’ı her yerde hazır ve nazır bilip ona göre dirlik et. Arşını eline aldıkça sırat-ı müstakimi an. Kanun ve töre dışına çıkma. Namahreme bakma ve dünyaya fazla bağlanma.”

Bu ve buna benzer nasihatlardan sonra esnaf başkanı, besmele ile kalfa adayının beline peştemalı (şedd) kuşatırdı.

Bu merasimden sonra kalfa, önce esnaf başkanından başlayarak orada hazır bulunanların ellerini öperdi. Kalfanın babası-velisi de, esnaf vakfına bakırdan bir kap hediye ederdi. Bu törenden sonra çırak kalfalığa yükseltilmiş olurdu.

Üç yıl kalfa olarak çalışıp kendisine verilen görevleri hakkıyla yerine getiren, çırakları yetiştirmede titiz davranabilen, diğer kalfalarla iyi geçinen, dükkan açabilecek duruma gelenler ustalığa yükseltilirdi. Kalfalıktan ustalığa yükselmek isteyen bir kimse, kendi yaptığı bir eserini takdim etmek mecburiyetindeydi. Şayet onun bu eseri kabul edilirse, kalfa merasimle peştamal kuşandıktan sonra artık usta sayılırdı. 
Ancak, ustasının merasimden önce durumu yiğit başına bildirmesi gerekirdi. Sonra idare kurulunda usta adayının durumu görüşülüp kendisine gerekli hazırlığı yapması için bilgi verilirdi.

Usta adayı, hazırlıklarını ( alet, işyeri, çırak, kalfa temini gibi ) tamamladıktan sonra tören için gün alınırdı. Törene, Ahi Baba vekilinin köşkünde, esnaftan ustalar, esnaf başkanları, müftü, kadı, caminin imamı ve hatipleri davet edilirdi. Hatta Kırşehir’deki bu şenliğe Ahi Evran türbesinin şeyhi de çağrılırdı. Ustası, yeni ustadan helallik istedikten sonra onun sırtını sıvazlayarak şöyle derdi : 
“Taşı tut altın olsun.
Allah seni iki cihanda aziz etsin
Tuttuğun işten hayır gör.
Erenler pirler hep yardımcın olsun.
Allah rızkını bol etsin,yoksulluk göstermesin.
Sıkıntı çektirmesin.

Bilginlerin dediklerini,esnaf başkanlarının, Nasihatlarını,benim sözlerimi tutmazsan,
Ana,baba,öğretmen,usta hakkına riayet etmezsen,
Halka zulüm edersen,kafir ve yetim hakkı yersen,
Hülasa Allah’ın yasaklarından sakınmazsan,
Yirmi tırnağın ahirette boynuna çengel olsun.”

Usta bundan sonra,kalfanın belindeki kalfalık peştamalını çıkararak,yerine kendi eliyle ona ustalık peştamalını kuşatırdı. Ardından dua edildikten sonra yeni usta oradakilerin elini öperdi

  kaynak : izmem.com

Anahtar Kelime:

Bir Yorum Yazın